Size ait olmasına rağmen başkaları tarafından kullanılan şey nedir?
Kayseri’nin sokaklarında kaybolan umutlar
Hayatımda bazen bir şeyi, birini, kendimi tam anlamıyla sahiplenmiş gibi hissederim. Ama ne zaman başkaları tarafından kullanılmaya başlanır, işte o an bir şeyler kırılmaya başlar içimde. Sonra birden anlarım ki, o şey aslında bana ait değilmiş; sadece ben onu sahiplenmeye çalışmışım. Bunu ilk defa Kayseri’nin sakin sokaklarında yürürken fark ettim.
Bir ses, bir parça huzur
Bir akşam, yine alışveriş yapmaya çıkmıştım. O zamanlar Kayseri’nin merkezindeki çarşıda kaybolmak gibi bir alışkanlığım vardı. Kalabalık, gürültü, dükkanlardaki taze çiçekler, buranın benzersiz havası… Hepsi beni rahatlatıyordu. Düşüncelerim arasında kaybolurken, birden fark ettim: Her gün aynı kafede oturuyor, aynı kahveyi içiyordum. Kahvemi almak için kasaya gittiğimde ise, yeni bir yüzle karşılaştım.
O kadın, kahvemi alırken bana gülümsedi. Hiç tanımadığım biriydi ama bana sanki yıllardır tanıyormuşum gibi geldi. Gülümsedim ve kahvemi aldım. Ancak bir an için, o kahvenin tadını hissettim ve başka bir şey fark ettim: Bu kahve artık sadece bana ait değildi. Bir başkası tarafından içiliyordu, tadı benim için özeldi ama şimdi başka biri tarafından kullanılıyordu. Anlatamam size, ama içimde bir kırılma oldu.
Hayal kırıklığı ve karmaşa
O kadar alışmıştım ki, her gün aynı kafede aynı kahveyi içmeye, sabahları oraya gittiğimde hep aynı masada oturmaya… Biraz daha kendi alanımda, yalnız hissetmek istiyordum. O kahve, bana ait bir şeydi. Ama şimdi, başkalarının ellerinde, başka insanlarla birlikte tüketiliyordu. O gülümsediği an, kahvemin tadı garip bir şekilde değişti. Sadece bir içecekti, evet, ama o an içimdeki tüm o tanıdık, rahatlatıcı duyguyu kaybettim.
O kadının gülümsemesi, bende bir boşluk bıraktı. Her zaman sahip olduğum şey, birden başkasının ellerine geçtiğinde, kendi varlığımı nasıl hissedeceğimi bilemedim. Onun gülümsemesi, hayatıma ait olan bir şeyin başkaları tarafından kullanılmasının simgesiydi. Ne kadar da tanıdık ve o kadar da yabancı… O an, tam olarak hissettim: “Bana ait olan bir şey, başkası tarafından kullanılıyor.”
Bir umut ışığı
O gün, sokakta yürürken Kayseri’nin gündüz göğünün sarı ışıkları, kaybolmuş hislerime bir umut ışığı gibi vurdu. Belki de her şey bu kadar kişisel değil, dedim kendi kendime. Belki, herkesin bir şeylere sahip olduğu bir dünyada, bir başkasına ait olmak da mümkündü. Bu kahve, bu kafe, belki de sadece zamanın getirdiği bir alışkanlıktı. Ama ben, bu dünyada yalnızca bir anın içindeydim. O an, sahip olduklarımın başkalarıyla paylaşılmasının hiçbir şekilde beni daha az ben yapmayacağını fark ettim.
Belki, sahip olduğum şeyler aslında bana ait değildir. Ama yine de, onlara bir değer katmam gerektiğini düşündüm. Kendi hikâyemin bir parçası olarak kabul ettiğim her şey, başkalarına aktarılabilir. O zaman hissettiğim hayal kırıklığı, kaybolmuşluk duygusu yerini umutla doldurdu. Benim sahip olduğum, başkasının hayatında da bir iz bırakabiliyordu.
Sonuç olarak
Günler geçtikçe, o kahve masasında, o gülümsemeyle birlikte, hayatın bana sunduğu şeylerin aslında sadece bana ait olmadığını kabul ettim. Ve o kahve bir başka kişi için bir anlam taşıyorsa, o zaman ben de bir adım daha büyüdüm. Kendi duygularımı paylaştım, kaybolan bir şeyi yeniden buldum. Her şeyin, her duygunun başkalarına geçmesi, bana ait olmasa da anlamını kaybetmedi. Belki de hayat böyle bir şeydi: Sahip olduklarımız ne kadar başkaları tarafından kullanılsa da, içimizdeki değerler hep bizimle kalıyordu.